Sapkınların Mekanı
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

"Soykırım Yapmadık" Demek Yeterli Çözüm mü ¿

Aşağa gitmek

"Soykırım Yapmadık" Demek Yeterli Çözüm mü ¿ Empty "Soykırım Yapmadık" Demek Yeterli Çözüm mü ¿

Mesaj tarafından énsosyaL Perş. Ağus. 13, 2009 10:22 pm

Ermeni Soykırımı Yasa Tasarısı'nın dünyanın değişik devletleri tarafından tanınması Türkiye'de ciddi endişeleri de beraberinde getiriyor. Devletteki bu telaşın sebebi Ermeni Diasporası'nın söz konusu tasarı çerçevesindeki "3T" planından kaynaklanıyor.
Diaspora Ermenileri bu plana göre Türkiye’yi uluslararası diplomatik sahada 3 aşamada şöyle sıkıştırmayı hedefliyor:

“1- Osmanlı dolayısıyla Türklerin 1915'te Ermeni milletine soykırım yaptığının dünya tarafından ‘tanınması’. 2-Osmanlı devletinin doğal mirasçısı olan Türkiye'den bu soykırımın bedeli olarak yüklü bir ‘tazminat’ talebi. 3-Türkiye'nin bu tazminatı ödememesi halinde Doğu Anadolu'daki bazı topraklarını Ermenistan'a bırakması.”

Devletteki bu endişenin yerli mi yersiz mi olduğu tartışmasını bir tarafa bırakarak önce Ermeni-Türk ilişkilerinin tarihi seyrine bir göz atmakta yarar var. Öncelikle Selçuklu devletinden itibaren Türk milleti ile ilişki içinde olan Ermeni toplumunun Türklerle olan irtibatları genel itibariyle hep olumlu seyretmiştir. Selçuklu mirasını devralan Osmanlı devleti de aynı ilişkileri sürdürmüş ve geliştirmiştir. Nitekim Ermeniler Osmanlı devletinde "Millet-i Sadıka" unvanı ile anılmıştır. Devletin her kademesinde Ermeni vatandaşlar önemli görevler almıştır. Şüphesiz bu engin hoşgörünün kaynağı İslâmın şaşmaz ölçülerine dayanmaktadır. Gayr-i Müslimlere Medine döneminde bizzat Peygamberimiz (asm) tarafından imzalanan Medine Antlaşması (47 maddelik) ile çeşitli haklar verilmiştir. Gayr-i müslimlerin canları malları teminat altına alınmış ve onlara dinlerini serbestçe yaşama hakları sağlanmıştır. Bu uygulama ve hoşgörü içerisinde onlar İslâm toplumunda önemli görevler üstlenmişler ve devlet idaresine de yakın olmuşlardır. Müslümanlar fethettikleri bölgelerde bu adil uygulamalarını devam ettirmişlerdir. Bu uygulamalar sebebiyle Selçukluların Anadolu topraklarına ilk girdiği dönemlerde Bizanslıların baskı ve zulümlerine maruz kalan Ermeni ve Süryanilerin Anadolu’nun Türklerin hâkimiyetine geçmesini arzuladıkları şeklinde tarihî kayıtlara rastlanmaktadır. Osmanlı Devleti de gayr-i Müslimlerle ilgili uygulamalarında dinimizin bu güzel prensibiyle hareket etmiştir.

Osmanlı asırlar boyunca bünyesinde farklı din ve mezheplere mensup olan insanları barındırmış bunları asimile etmeye çalışmamıştır.

Osmanlı Devleti kuruluş devresinden itibaren Ermeni milletine karşı adalet ve dinî müsamaha sergilemiştir. Orhan Gazi Bursa’yı fethedince Kütahya’da yerleşmiş olan Ermenileri ve dinî liderlerini Bursa’ya getirmiştir. Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u fethettikten sonra Bursa Bölgesi Metropoliti Piskopos Hovakim’i İstanbul’a çağırarak bir Ermeni Patrikliği kurmuştur. Hovakim’i İstanbul Ermeni Patriği olarak tayin eden Fatih Süryanileri Kıptileri Gürcüleri Keldenileri ve Habeşlileri liderleriyle birlikte Ermeni Patrikliğine bağlayarak nüfuzunu da arttırmıştır. Ermeniler Türklerin hâkimiyeti altında rahat ve sakin bir hayat sürmüşlerdir. Bugün yerli Ermeni din adamı vatandaşlarımız Fatih'in bu uygulamasına hâlâ minnet duymaktadır. Osmanlı Devleti nezdinde Ermeni milleti “millet-i sadıka” olarak görülmüştür. Onların dinî ve sosyal durumlarına müdahale edilmemiştir. Kendi mahkemelerini ve hapishanelerini kurmalarına izin verilmiştir. Askerlikten muaf tutulmuşlardır. Ticaret ve sanayi ile meşgul olmuşlar şartları müsait olduğundan eğitim ve öğretime ağırlık vermişlerdir. Eğitim ve öğretim seviyesi yüksek olan Ermeniler sarayda önemli görevler üstlenmişlerdir. Özellikle uluslararası ilişkiler bakımından tercümanlık gibi işleri görmüşlerdir. Günümüzün güçlü devletlerinin uyguladığı sömürge siyaseteni gütmeyen Osmanlı Devleti asırlarca bu coğrafya insanını barış ve huzur içinde bir arada yaşatmasını bilmiştir.

Tarih kayıtlarında Osmanlı-Ermeni dostluğunun bu şekilde 3 Mart 1878’deki Ayastefanos Antlaşmasına kadar sürdüğü kabul görmektedir. Bu anlaşma Ermenilerle ilişkilerimizde bir dönüm noktası olmuştur. Bütün Balkanları istila ve işgal eden ve İstanbul kapılarına kadar dayanan Rus Prensi Grandük Nikola ile yapılan bu anlaşma iki toplum arasındaki sarsılmaz bağların koptuğu noktadır. Çünkü Prens Grandük Nikola'yı karşılamak üzere harekete geçen Ermeni Patriği Narses Ermenilerin isteklerinden oluşan bir listeyi Nikola’ya iletti. Bu listede esas olarak Ermenilerin yaşadıkları vilayetlerde ıslahatlar yapılması ve Müslüman halka karşı haklarının korunması isteniyordu. Patrik Narses'in bu davranışının sebebine gelince; Osmanlı devletinin duraklama ve gerileme devrinden itibaren iç bünyede yaşanan çözülme gayrimüslimler ile olan ilişkilere de yansımıştır. Bu dönemde İslam hukukunun zımmilere (devlete vergisini ödeyen her türlü hakları devlet tarafından güvence altına alınan gayrimüslimler) sağladığı haklara tam riayet edilmemesi devlet-millet kaynaşmasını zedelemiş ve gayrimüslimler devlete küsmeye başlamıştır. Patrik Narses’in bu isteği Ayastefanos antlaşmasına ve daha sonra aynı yılın 13 Temmuz’unda imzalanan Berlin Antlaşması’na birer madde olarak eklendi. Rusya ve Batılı devletler Osmanlı topraklarında nüfuz alanları oluşturmak için büyük bir fırsat yakalamışlardı. Onların gözünde 'hasta adam' olan Osmanlı'dan Ermeni toplumunu ayırmak için düğmeye basılmıştı.

Aslında azınlıklar Tanzimat Fermanı (1839) Islahat Fermanı (1856) ile birlikte dış güçler tarafından Osmanlı’yı bölüp parçalamak için kullanılmak istenmiştir. Uygulanan bu dessas siyasetin neticesi olarak ayrılık tohumları ekilmiş bu ayrılık tohumlarına karşı Osmanlı devleti tabiî sınırlarına ulaşmanın da etkisiyle gerekli tedbirleri almakta zorlanmıştır. Alınan tedbirler de pek bir işe yaramamıştır.

Yukarıda sözünü ettiğimiz gibi devletin İslam hukukunun diğer din mensuplarına sağladığı haklarda gerekli titizliği gösterememesi sonucu bazı emperyalist devletlere (İngiltere Fransa Rusya vb.) bu hak ihlallerini kullanma fırsatı vermiştir. Ermeni toplumundan bir kısmı da bu devletlerin emellerine alet olmuştur. Asırlardın komşu ve dost olduğumuz “millet-i sadıka” olarak bildiğimiz bu millete mensup bazı kişiler emperyalist devletlerin “Bağımsız Büyük Ermenistan” vaatlerine kanmıştır. Anadolu'da ve İstanbul'da büyük Ermeni İsyanları çıkarmışlardır. Çıkan bu isyanlar genellikle kan dökülerek arada masumların da zarar görmesiyle neticelenmiştir. İslam hukukunun emrettiği şartlara uyulsaydı belki de bunların hiçbirisi olmayacaktı.

Ermeni çetecilerin oluşturduğu Hınçak ve Taşnak Komiteleri emperyalist devletlerin gözüne girmek için sayısız kanlı eylemlere imza atmıştır. 1890'lı yıllardan itibaren yaşanan bu hadiselerle birlikte dünya kamuoyu nezdinde Türklerin Ermeniler’e katliam uyguladığı propagandası yapılmaya başlanmıştır.

Günümüzde Avrupa'dan Amerika'ya kadar uzanan birçok devletin meclisi tarafından benimsenen 30 maddelik "Ermeni Soykırımı Karar Tasarısı"nın dayanağı ise 1915 yılında savaş şartlarının getirdiği bir mecburiyet neticesinde Osmanlı Devleti'nin çıkardığı "Tehcir Kanunu"dur.


Tehcir kanunu hangi şartlarda çıkarıldı?

Rus orduları 31 Ekim 1914’te Doğu Anadolu’yu işgale başladı. Bu işgalde Ruslara en büyük destek ve yardım bölgedeki Ermeni çetecilerden geldi. Ermeni tedhişçiler kadın-erkek yaşlı-çocuk demeden Müslüman ahaliyi katliama tabi tutuyorlardı. Binlerce Müslüman doğudan batıya göçüyor; evini toprağını malını-mülkünü bırakıp yollara düşüyordu. Kimi yollarda ölüyor kimi gurbette açlığa yoksulluğa mahkûm oluyordu. Aileler dağılıyor göç edemeyenler de işkence edilerek öldürülüyordu. İstanbul’daki İttihat ve Terakki hükümeti Anadolu’yu teröre boğan bu gelişmelere karşı 24 Nisan’da meşhur "tehcir" kararını aldı. Kararın içeriğinde bölgede yaşayan 16–55 yaş arasındaki bütün Ermenilerin şimdiki Suriye topraklarına Halep’in kuzeyine göç ettirilmesi öngörülüyordu. İngiltere Fransa ve Rusya’nın emelleri yüzyıllarca barış içinde yaşamış iki toplumu birbirine düşman etmiş yollarını ayırmıştı. Zorunlu göç Mayıs ayının sonunda yerel jandarma ve mülki amirlerin kontrolünde başladı. Hükümet yayınladığı emirlerle kimsenin zarar görmemesi için talimat verdi. Fakat yapılan iş lojistik imkânları çok aşıyordu. Sonuç beklendiği gibi olmadı. Çok sayıda masum insan yollardaki ağır şartlardan pek çoğu da yetersiz beslenme ve bulaşıcı hastalık gibi sebeplerden öldü. Osmanlı hükümeti mütareke döneminde olaylarda ihmali görülenler hakkında soruşturma açtı. 1397 görevliyi cezalandırıp 40 kişiyi idama mahkûm etti. Savaş yıllarının çaresizliği içinde alınan bu plansız ve programsız 'göç ettirme' kararının sonucu şüphesiz tam bir trajediydi. Kararın asıl sebep olanları ise Rusya Fransa ve İngiltere ve onların maşası olan Taşnak ve Hınçak örgütleriydi. Ancak bu trajik olay hâlâ kaşınmaya devam ediliyor.

Yaklaşık 100 yıl önce yaşanan bu elim hadise günümüzde diaspora Ermenileri tarafından propaganda malzemesi olarak kullanılmaktır. Gerçekte ise bu konuyu kaşıyan yine dün olduğu gibi bugün de emperyalist devletler vardır. Bu konunun gündemde tutulmasının ne Ermenistan'a ne de Türkiye'ye bir yararı vardır. Her iki devlet de bu konu yüzünden zarar görmeye devam etmektedir. Ermenistan Türkiye gibi önemli bir kapı komşusunun tecridine muhatap olurken Türkiye'de dünya devletleri nezdinde zaman zaman diplomatik gerginlikler yaşamaktadır. Oysa bu coğrafya da düşmanlık yerine dostluğa ve işbirliğine ihtiyaç vardır. Türkiye aslında bu konuda zaman zaman iyi niyet gösterisinde bulunmaktadır. Ancak Türkiye'nin uzattığı bu el her seferinde havada kalmaktadır.

Ancak Türkiye büyük devletlere yakışır bir şekilde barış elini uzatmaya devam etmeli. Mesela Ermenistan sınır kapısını açarak diasporadaki Ermenilerin propagandalarını boşa çıkarmalı. Hırant Dink’in cenaze töreninde Türkiye’nin verdiği fotoğraf diaspora Ermenilerine propaganda yapma fırsatı vermemiştir. Uluslararası politikalarda duygusallıktan ziyade uzun vadeli çıkarlar daha mühimdir. Mesela Kıbrıs Türkleri Türkiye’deki resmi ve ulusalcı görüşün aksine olarak Annan Planına “evet” diyerek Kıbrıs’ta önemli bir hamle yapmıştır. Diplomatik sahada verilen sözler tutulmamış bile olsa Kıbrıs Türkleri adada bugün dünden daha güçlü konumdadır. Türkiye’de Ermenistan ile ilişkilerinde de benzer bir atak neden yapılamasın?

Türkiye Rusya'dan bağımsızlığını ilan ettiği zaman Ermenistan'ı tanıyan ilk ülkelerden birisidir. Ama Ermenistan gerginlik peşinde gitmeyi bırakmamaktadır. Karabağ sorunu gibi meseleler de işin tuzu biberi olmaktadır. Bugün Azerbaycan'da bir milyon Azeri mülteci durumunda. Ama Ermenistan çözümden ziyade çözümsüzlük siyaseti gütmektedir. Türkiye olan ilişkileri de bu siyaset üzerinden yürütüyor. Ermenistan'ın bu siyasetini yerli Ermeni vatandaşlarımız bile aşırı ve kabul edilemez buluyor. Türkiye her şeye rağmen dostluk elini uzatmaya devam etmeli. Zira sıkılı dişlerle barış şarkısı söylenmez. Bir gün mutlaka aklıselim galip gelecektir.


Bu coğrafyada engin Osmanlı hoşgörüsüne ihtiyacımız var

Osmanlının engin hoşgörüsü diğer milletlere olduğu gibi Ermenilere de sirayet etmiş onları kendilerinden farklı görüp farklı muamele etmemişler. İyi birer komşu olarak görülen Ermeni toplumu ile ticarî ilişkiler kurulduğu gibi devletin yönetim kadrolarında da danışmanlık tercümanlık hatta bakanlık gibi devletin her kademesinde görevler verilmiş. Ermeni toplumunun içinden edebiyatçılar müzisyenler mimarlar bürokratlar ve tıp adamları çıkmış İstanbul'umuzu süsleyen Osmanlı eseri birçok yapının mimarı Osmanlı toplum mozaiğinde farklı bir renk oluşturan Ermeniler arasından yetişen mimarlarca yapılmıştır. Bu bağlamda bugün neden aynı ilişkiler kurulmasın?

Resmî görüş olarak her ne kadar kabul edilmese de Osmanlı’nın mirasçısı olan Türkiye Cumhuriyeti ülkede çoğunluğu oluşturan Müslüman halka da diğer azınlıklara da uzun yıllar şüphe ile bakmıştır. Bunun yol açtığı sıkıntıların pek çoğu halen devam etmekte. Avrupa Birliği’ne girme hazırlığı içinde olan Türkiye’nin önüne “Azınlık Vakıfları Dosyası” “Heybeliada Ruhban Okulu Dosyası” ve "Ermeni Dosyası" vb. konular getirilmektedir. Bu noktalarda yaşanan sıkıntıların aşılabilmesi için Osmanlı'nın engin hoşgörüsüne ihtiyaç vardır. Türkiye tarihî mirasına sahip çıkıp tarihî arka planda yer alan korku ve vehimleri bir kenara bırakarak "mevcut şartlarda bu sıkıntıları nasıl aşarız?" sorunun cevabını bulmak zorundadır.

Devlet sayıları çok az da olsa Anadolu'daki Ermeni mezalimine şahit olmuş insanların sözlerini içeren bir belgesel hazırlayıp dünya gündemine taşıyabilirdi ama bugüne kadar bu yapılmadı. Arşivlerdeki bilgiler derlenip toplanıp doyurucu bilgilerle dünya gündemine sunulamadı. Ermeni diasporası yılmadan bıkmadan yıllardır aynı konuları gündeme taşıyor. Türkiye ise bugüne kadar sadece "inkâr politikası" güttü. Oysa yapılması gereken karşı propaganda çalışmaları ile Türkiye'nin tezlerinin desteklenmesiydi. Bu yapılamadığı için süreç sıkıntılı bir hal aldı.

Türkiye’yi dünya devletleri arasındaki itibarlı yerine taşıyabilmek için çözüm tekliflerini ortaya koyabilmemiz gerekiyor. Büyük devletlere yakışan budur. Türkiye’nin bu işten “kazançlı” çıkması için onların ileri sürdüğü iddiaların neler olduğunun bunlara karşı bizim devlet olarak aldığımız tedbirlerin gerçeklerle ne kadar örtüştüğünün ortaya konulması gerekiyor.

Tarihte yaşanan acıları tazelemenin kabuk bağlayan yaraları kaşımanın bir anlamı ve yararı yok. Ermeni diasporası da artık bu yaraları kaşımayı 3T olarak formüle ettikleri (Soy kırımın tüm dünyada tanınması Türkiye'nin tazminat ödemesi ve Türkiye'nin doğu illerinden Ermenistan'a toprak verilmesi) gibi talepleri bırakması lazım. Günümüzde dünyanın şartları değişmiştir. Ermeni diasporası da bu değişimi görmeli. Türkiye'nin uzattığı ya da -uzatacağı- dost ve komşu elini sıkmalı. Yaklaşık bin senedir birlikte yaşadığımız Ermeni komşularımızla bizler düşmanlıktan ziyade dostluğa daha yakınız. Ancak bunun gerçekleşmesi biraz da Ermenilerin tutumuna bağlı.
énsosyaL
énsosyaL

Mesaj Sayısı : 952
Sapkin Puan : 2127
Reputation : 7
Kayıt tarihi : 08/08/09
Yaş : 28

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz